İngilizce Kelime | Türkçe Anlamı |
---|---|
Abnegation | Fedakârlık, özveri |
Obfuscate | Kafa karıştırmak |
Recalcitrant | İnatçı, dik başlı |
Impecunious | Parasız, fakir |
Ubiquitous | Her yerde olan |
Obsequious | Yalakalık eden, aşırı itaatkâr |
Pernicious | Tehlikeli, zararlı |
Intransigent | Uzlaşmaz, katı |
Recondite | Gizli, anlaşılması zor |
Ephemeral | Kısa ömürlü |
Insidious | Sinsi, tehlikeli |
Lugubrious | Kederli, hüzünlü |
Sycophant | Yalaka, dalkavuk |
Capricious | Kaprisli, değişken |
Exacerbate | Kötüleştirmek, şiddetlendirmek |
Ineffable | Tarifsiz, kelimelerle ifade edilemez |
Perspicacious | Keen, anlayışlı |
Mendacious | Yalancı, dürüst olmayan |
Incorrigible | Islah olmaz, düzelmez |
Surreptitious | Gizli, kaçamak |
Bu kelimelerle örnek cümleler:
- Abnegation: His abnegation of personal comfort to help others was admirable. (Kişisel rahatından fedakârlığı, başkalarına yardım etmek için takdire şayandı.)
- Obfuscate: The politician tried to obfuscate the facts to avoid blame. (Politikacı, suçlanmamak için gerçekleri kafa karıştırıcı hale getirmeye çalıştı.)
- Recalcitrant: The recalcitrant student refused to follow the rules. (İnatçı öğrenci kurallara uymayı reddetti.)
- Impecunious: After losing his job, he found himself impecunious and struggling. (İşini kaybettikten sonra parasız kaldı ve zorlandı.)
- Ubiquitous: Smartphones have become ubiquitous in modern society. (Akıllı telefonlar modern toplumda her yerde bulunan hale geldi.)
- Obsequious: His obsequious behavior annoyed everyone at the meeting. (Onun yalakalık eden davranışları, toplantıdaki herkesi rahatsız etti.)
- Pernicious: Smoking has a pernicious effect on your health. (Sigara içmek sağlığınız üzerinde tehlikeli bir etkiye sahiptir.)
- Intransigent: Despite negotiations, both parties remained intransigent. (Müzakerelere rağmen, her iki taraf da uzlaşmaz kaldı.)
- Recondite: The professor’s lecture on quantum physics was too recondite for most students. (Profesörün kuantum fiziği hakkındaki dersi, çoğu öğrenci için çok anlaşılması zor idi.)
- Ephemeral: The beauty of the cherry blossoms is ephemeral. (Kiraz çiçeklerinin güzelliği kısa ömürlüdür.)
- Insidious: The disease was insidious, slowly damaging his body without obvious symptoms. (Hastalık sinsiydi, belirgin semptomlar olmadan yavaşça vücuduna zarar veriyordu.)
- Lugubrious: The lugubrious music at the funeral made everyone feel even more sorrowful. (Cenazedeki hüzünlü müzik herkesi daha da kederlendirdi.)
- Sycophant: He was surrounded by sycophants who told him only what he wanted to hear. (Etrafında sadece duymak istediği şeyleri söyleyen yalakalar vardı.)
- Capricious: The weather in the mountains is capricious, changing quickly from sunny to stormy. (Dağlardaki hava durumu değişkendir, hızlıca güneşliyken fırtınalı hale gelir.)
- Exacerbate: His angry remarks only exacerbated the situation. (Onun öfkeli sözleri durumu sadece kötüleştirdi.)
- Ineffable: The beauty of the sunset was simply ineffable. (Gün batımının güzelliği tarifsizdi.)
- Perspicacious: She is perspicacious enough to understand the subtle hints. (O, ince ipuçlarını anlayacak kadar anlayışlıdır.)
- Mendacious: The company’s mendacious claims about its product led to a lawsuit. (Şirketin ürünü hakkındaki yalancı iddiaları bir davaya yol açtı.)
- Incorrigible: Despite many attempts to discipline him, he remained incorrigible. (Onu terbiye etme girişimlerine rağmen, ıslahe olmaz kaldı.)
- Surreptitious: Their surreptitious meetings were discovered by the press. (Onların gizli buluşmaları basın tarafından keşfedildi.)