25 adet YDS İngilizce kelime ve Türkçe karşılıkları, ardından her biriyle kurulmuş İngilizce cümleler:
İngilizce Kelime | Türkçe Anlamı |
---|---|
Apocryphal | Şüpheli |
Assiduous | Gayretli |
Bellicose | Kavgacı |
Cacophony | Kakofoni, gürültü |
Castigate | Cezalandırmak |
Chicanery | Hilekarlık |
Diffident | Çekingen |
Discursive | Dağınık, konudan sapan |
Ebullience | Taşkınlık |
Egregious | Berbat, korkunç |
Esoteric | Anlaşılması zor |
Exacerbate | Kötüleştirmek |
Fatuous | Saçma |
Garrulous | Geveze |
Harangue | Sert konuşma |
Insipid | Lezzetsiz, sönük |
Lachrymose | Ağlamaklı |
Munificent | Cömert |
Obfuscate | Kafa karıştırmak |
Pernicious | Zararlı, öldürücü |
Pugnacious | Kavgacı |
Quixotic | Hayalperest |
Recalcitrant | İnatçı |
Sanguine | İyimser |
Taciturn | Sessiz, az konuşan |
Kelimelerle Cümleler:
- Apocryphal: The story about his heroic deeds turned out to be apocryphal.
- (Onun kahramanlık hikayesi şüpheli çıktı.)
- Assiduous: He was assiduous in completing his assignments on time.
- (O, ödevlerini zamanında tamamlamakta gayretliydi.)
- Bellicose: His bellicose attitude often led to unnecessary arguments.
- (Onun kavgacı tavrı genellikle gereksiz tartışmalara yol açıyordu.)
- Cacophony: The streets were filled with the cacophony of car horns and shouting vendors.
- (Sokaklar, araba kornaları ve bağıran satıcıların kakofonisiyle doluydu.)
- Castigate: The teacher did not hesitate to castigate the students for their misbehavior.
- (Öğretmen, öğrencilerin kötü davranışlarını cezalandırmakta tereddüt etmedi.)
- Chicanery: The politician was known for his use of chicanery to win elections.
- (Politikacı, seçim kazanmak için hilekarlık yapmasıyla tanınıyordu.)
- Diffident: She felt diffident about sharing her ideas in the meeting.
- (Toplantıda fikirlerini paylaşma konusunda çekingen hissetti.)
- Discursive: His discursive speech wandered from topic to topic, confusing the audience.
- (Onun dağınık konuşması, konudan konuya atladı ve izleyicileri şaşırttı.)
- Ebullience: Her ebullience was contagious, and soon everyone in the room was smiling.
- (Onun coşkusu bulaşıcıydı ve kısa süre içinde odadaki herkes gülümsüyordu.)
- Egregious: The referee’s egregious mistake cost the team the match.
- (Hakemin berbat hatası takıma maçı kaybettirdi.)
- Esoteric: The lecture on quantum physics was so esoteric that only a few people understood it.
- (Kuantum fiziği üzerine yapılan ders o kadar anlaşılması zordu ki, sadece birkaç kişi anladı.)
- Exacerbate: The new policy will only exacerbate the existing economic problems.
- (Yeni politika, mevcut ekonomik sorunları sadece daha da kötüleştirecektir.)
- Fatuous: His fatuous comments during the meeting annoyed everyone.
- (Toplantıdaki saçma yorumları herkesin canını sıktı.)
- Garrulous: The garrulous old man kept talking for hours without stopping.
- (Geveze yaşlı adam saatlerce durmadan konuşmaya devam etti.)
- Harangue: The angry customer delivered a long harangue about poor service.
- (Öfkeli müşteri, kötü hizmet hakkında uzun bir sert konuşma yaptı.)
- Insipid: The food was so insipid that I didn’t even finish my meal.
- (Yemek o kadar lezzetsizdi ki yemeğimi bile bitirmedim.)
- Lachrymose: The movie was so lachrymose that many people in the audience were crying.
- (Film o kadar ağlatıcıydı ki izleyicilerin çoğu ağlıyordu.)
- Munificent: The billionaire’s munificent donation helped build a new hospital.
- (Milyarderin cömert bağışı yeni bir hastane inşa edilmesine yardımcı oldu.)
- Obfuscate: The company tried to obfuscate the details of the incident to avoid blame.
- (Şirket, suçu önlemek için olayın detaylarını kafa karıştıracak şekilde sunmaya çalıştı.)
- Pernicious: Smoking is a pernicious habit that can lead to serious health issues.
- (Sigara içmek, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek zararlı bir alışkanlıktır.)
- Pugnacious: His pugnacious nature often got him into fights.
- (Onun kavgacı doğası, sık sık kavgalara karışmasına neden oluyordu.)
- Quixotic: His quixotic quest for perfection made him hard to work with.
- (Onun hayalperest mükemmellik arayışı, onunla çalışmayı zorlaştırıyordu.)
- Recalcitrant: The recalcitrant student refused to follow the teacher’s instructions.
- (İnatçı öğrenci, öğretmenin talimatlarını takip etmeyi reddetti.)
- Sanguine: Despite the setbacks, he remained sanguine about the future.
- (Tüm aksiliklere rağmen gelecekle ilgili iyimser kaldı.)
- Taciturn: The taciturn man rarely spoke unless it was absolutely necessary.
- (Sessiz adam, gerçekten gerekmedikçe nadiren konuşurdu.)
Bu liste de YDS kelimeleri içeriğinde karşınıza çıkabilecek zor İngilizce kelimeleri anlamanıza ve kullanmanıza yardımcı olacaktır.