İngilizce Kelime | Türkçe Anlamı |
---|---|
Abate | Azalmak |
Aberration | Sapma |
Abhor | Tiksinmek |
Acquiesce | Razı olmak |
Alacrity | İsteklilik |
Anathema | Lanet |
Antipathy | Nefret |
Arcane | Gizemli |
Bane | Felaket |
Beguile | Aldatmak |
Bereft | Yoksun |
Cajole | Tatlı sözle kandırmak |
Callous | Duygusuz |
Candor | Açık sözlülük |
Capricious | Değişken |
Circumspect | İhtiyatlı |
Conundrum | Çıkmaz |
Deleterious | Zararlı |
Ebullient | Coşkulu |
Enervate | Güçsüzleştirmek |
Kelimelerle Cümleler:
- Abate: The storm finally began to abate, leaving behind only a light drizzle.
- (Fırtına sonunda azalmaya başladı ve geride sadece hafif bir çiseleme kaldı.)
- Aberration: His rude behavior was an aberration from his usual politeness.
- (Onun kaba davranışı, normalde nazik olan tutumundan bir sapmaydı.)
- Abhor: I absolutely abhor violence in any form.
- (Her türlü şiddetten kesinlikle tiksiniyorum.)
- Acquiesce: She decided to acquiesce to their demands to avoid further conflict.
- (Daha fazla çatışmadan kaçınmak için onların taleplerine razı oldu.)
- Alacrity: He accepted the job offer with alacrity, eager to start immediately.
- (İş teklifini büyük bir istekle kabul etti ve hemen başlamak için sabırsızlandı.)
- Anathema: The idea of lying was an anathema to her deeply held beliefs.
- (Yalan söyleme fikri onun derinden inandığı değerler için bir lanetti.)
- Antipathy: There was a clear antipathy between the two political leaders.
- (İki siyasi lider arasında açık bir nefret vardı.)
- Arcane: The ancient text was filled with arcane symbols that no one could understand.
- (Eski metin, kimsenin anlayamadığı gizemli sembollerle doluydu.)
- Bane: His constant procrastination was the bane of his success.
- (Sürekli erteleme alışkanlığı onun başarısının felaketi oldu.)
- Beguile: The charming salesman tried to beguile her into buying a car she didn’t need.
- (Cazibeli satıcı, ona ihtiyacı olmayan bir araba aldırmaya çalıştı.)
- Bereft: After the accident, she felt bereft of hope.
- (Kaza sonrası umuttan yoksun hissetti.)
- Cajole: He managed to cajole his friend into joining the trip, despite her reluctance.
- (Arkadaşını, isteksiz olmasına rağmen, geziye katılmaya tatlı sözlerle ikna etti.)
- Callous: His callous disregard for her feelings hurt her deeply.
- (Onun duygularını umursamaz tavrı onu derinden yaraladı.)
- Candor: I appreciate your candor in discussing these difficult issues.
- (Bu zor meseleleri tartışırken açık sözlülüğünüzü takdir ediyorum.)
- Capricious: The boss’s capricious decisions made the employees feel insecure.
- (Patronun değişken kararları çalışanları güvensiz hissettirdi.)
- Circumspect: She was always circumspect when making important decisions.
- (Önemli kararlar alırken her zaman ihtiyatlıydı.)
- Conundrum: Solving this mathematical conundrum requires deep thinking.
- (Bu matematiksel çıkmazı çözmek derin düşünmeyi gerektiriyor.)
- Deleterious: The chemicals had a deleterious effect on the environment.
- (Kimyasallar çevre üzerinde zararlı bir etki yaptı.)
- Ebullient: The team’s ebullient spirit after their victory was contagious.
- (Takımın zafer sonrası coşkulu ruh hali bulaşıcıydı.)
- Enervate: The long journey through the desert had left the travelers enervated.
- (Çöl boyunca süren uzun yolculuk, gezginleri güçsüzleştirdi.)